Bizim Kasaba

'İnsan, cahili olduğu şeyin düşmanıdır'

12 Eylül yargınabilecek mi? - Celal Cezim

İki ihtiyar cunta yöneticisinin yargılanmasıyla sınırlı sembolik bir dava olmaktan çıkarılıp, vahşi bir dönemi  ve bu dönemde görev almış tüm asker sivil suçluların yargılanması talebiyle muhataplar Ankara adliyesi önünde toplandılar ilk gün.  4 Nisan 2012 itibarıyla saat onda başlayan mahkeme, mağdurların ve muhatapların talepleri doğrultusunda derinleşerek devam ederse, buna iki darbecinin ömrü yetmeyecektir muhtemelen.  Peki, “asmayalım da besleyelim mi” diyerek, 17 yaşındaki bir çocuğu, üstelik suçu sabit değilken, yaşını büyülterek apar topar yağlı iple boğduran  ‘tek dişleri kalmış bu canavar’lar ecelleriyle öldüklerinde yargılama ‘görevsizlik’ durumuna mı düşecek?  

İddianamenin yetersizliğine (iddianamenin hazırlanmasında darbenin gerçek muhataplarının yer almamış olması) daha ilk günden sanık avukatlarının iddia ve taleplerindeki pervasızlığına ve iki yüzlü iktidarın, “referandumda ‘hayır’ diyenler şimdi utanmadan müdahil olmak için sıraya girdiler” suçlamasına bakılırsa, sınırları önceden çizilmiş bir dava olmaktan öteye geçmeyecek gibi.  Bir darbe ürünü olan ve faşist 12 eylül yasalarıyla iktidarını ceberutlaştırmakta olan AKP’nin minnet borcu olduğu cuntacıların yargılanmasında istekli ve samimi olmayacağı açık.  Ayrıca, bu dava AKP’nin kontrolü dışında bağımsız mahkemelerce sürdürülmedikçe ve  müdahil olmak için başvuran faşist seri katiller yeniden sanık sandalyesine oturtulmadan  tarihe bir ‘karagöz oyunu’ olarak geçmekten ve en kötüsü de Türkiye’nin kirli tarih sayfalarından birinin daha aklanmasından öteye geçmeyecektir.

Göstermelik ve sulandırılmış bir dava ile, AKP bir taşla üç kuş vurmayı hedefliyor olabilir: ‘Yetmez ama evet’çilerin ağzına bir parmak bal sürmüş (borcunu ödemiş) olmak; ikincisi, iktidardaki ömrünü uzatmaya yarayacak  siyasi bir rant elde etmek; üçüncüsü ve belki de en önemlisi,  sembolik bir mahkeme süreciyle ‘dava’nın kapatılarak daha sonraki yıllarda tekrar ele alınmasının önünü kesmiş olmak. Burası önemli; zira talep edildiği gibi dava süreci enine boyuna derinleştirilirse ipin ucu AKP kadrolarına kadar uzanacak. Süreç,  12 eylül öncesi ‘hazırlık dönemi’ne kadar uzansa da, sonrasıyla sınırlı  kalsa da, ucu AKP’ye muhakkak dokunacak.  

“Sağcısı da solcusu da bu sayede aynı noktada birleşti” gibi demagojik teraneler tv ekranlarında şimdiden uçuşmaya başladı. Tescilli katillerin ve toplu katliamcıların da son dakikalarda müdahil olmaya kalkmaları sürecin alabildiğince sulandırılmak istendiğini ve geçmişte çokça uyguladıkları benzer oyunları akla getiriyor. Eskiden de; ölümlü ve yaralanmalı bir çok saldırıda kazaen yakalanmış olan faşistler, karakol şeflerinin ve yargıdaki ağabeylerinin akıl vermeleriyle 'karşı şikayet'te bulunurlar, kazanmasalar da mahkemelerin ‘inayetiyle’ kaybetmekten kurtulurlardı çoğunluk.

12 Eylül süreci, hala ‘ülkeyi uçuruma götüren bir sağ-sol çatışmasının bastırılması’ olarak lanse edilmek isteniyor hala. Bu argümanı, sanık avukatları da muhtemelen sıkça kullanacaklar. Biliyoruz ki,12 eylül, Türkiye işçi sınıfının ve sınıf dostları devrimcilerin önemli mevziler ve kazanımlar elde ederek mücadelesini yükselttiği dönemde, devlet destekli sivil faşistlerin, işçileri, devrimcileri  tüm yaşam alanlarında katletmeye başladıkları kirli bir süreçtir. Kürt halkının  dil ve kültür bilinciyle farklılıklarını ifade etmek istemesinin, askeri yöntemlerle cezalandırılması da bu dönemde yaşanmıştır. 12 Eylülün, özellikle çalışma hayatıyla ilgili mevcut yasaların budanması,  işçi sınıfı ve demokrasi güçlerinin ezilmesi ve halkın kur'an ayetleriyle uyutulmasının bir projesi olduğu gerçeği, kayıtlardaki yerini hala korumaktadır.

Bu gerçekler zihinlerden silinmediği sürece; haklı tepkilerin her fırsatta ortaya çıkmasını doğal kabul etmek gerekir. Mevcut iktidarın zihniyet ve samimiyet sorunu ile bu iktidar tarafından sağlanmış gibi görünen bir fırsatın değerlendirilmesi amacıyla binlerce mağdur ve muhatabın Ankara adliyesine akın etmesi çelişik bir durum olduğu şeklinde değerlendirilebilir. Veya, 12 Eylülün anayasası, yasaları ve hatta kurumlarıyla devleti yöneten hükümetin kendilileştirdiği yargı sistemiyle darbe suçluları yargılanamaz diye düşünülebilir. Yüz binlerce insanı en hayati yönüyle etkilemiş, acıların daha dün gibi hatırlandığı bir geçmişle hesaplaşmak için adliye önüne gelenlerin dikkat çeken azlığı belki de bu kafa karışıklığından ve bazı politik çevrelerin bile bu paradoksal durumu kafalarında henüz çözememiş olmalarından kaynaklı olabilir.

Peki, ne yapacağız?

Ben muhatabımı bir başka muhatabımın sağladığı olanaklarla değil, zamanı gelince kendi yarattığım olanak ve şartlar dahilinde cezalandırırım ancak” deyip, binlerce insanın ölümüne yol açmış, yüz binlercesine kan kusturmuş olan yüzlerce katil ve işkencecinin hayatlarını ‘mazbut’ bir şekilde geçirerek bu dünyadan kurtulup gitmelerine mi seyirci kalacağız; yoksa, müdahillerin ve müdahil avukatlarının çabaları ve muhataplık temelinde kurulacak kitlesel baskılarla davanın genişletilmesine, derinleştirilmesine, yani valisinden polis şefine, işkencecisinden işkence ortağı doktoruna, dönemden sorumlu  siyasetçisinden medya baronlarına ve hatta senaryonun mimarı ABD masa şeflerine kadar, olabildiğince hesap sorulmasına katkı mı koyacağız?

Sorun sistemdedir. Varlığını sömürü ve talan üzerine kurmuş olan sistem, ırkçılık ve dincilik malzemelerini ustalıkla kullanarak yaşamını sürdürür; dolayısıyla onun doğal pislikleri ve sonuçlarıyla, düzenin izin verdiği ölçüde mücadele edebilirsin ancak” diyerek, şimdiden yapabilecekleri tarihi belirsiz bir geleceğe havale etmek olur ki, bu da  ‘nihai gelecek’ten umudu kesmek anlamına gelir.  Ve eğer, ‘bir başka dünya’ya dair inanç varsa, ona bugünden döşenmeye başlanacak taşlar üzerinde ulaşılabilir ancak.  ‘Referandum yemi’ olarak ortaya çıkmış olan bir olanağın biraz da zorlamayla açılmış olan dava,  AKP’nin oyununu bozacak şekilde bir hesaplaşma sürecine sokulabilir. AKP’nin paçasına dolanacağı şimdiden belli olan bu davanın akp'yi kendi bacağından vurması sağlanabilir.

.. Çok şey kendiliğinden yıkılabilir, ama hiçbir şey kendiliğinden yapılmaz..(c.cezim)

  

  
2399 kez okundu

Yorumlar

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın