Hasankeyf’de çay keyfi (*) Hava koşullarının Ağustos sıcaklarının inisiyatifinde olduğu bir yaz ortasında yol Batman’a düşünce Hasankeyf’e kaçamak yapmamak olmazdı. Öyle de yaptık. Tüpraş emekçisi Celal Bakır’ın ilgi ve davetiyle soluğu Hasankeyf’in can suyu, yaşam dostu Dicle'nin sularında almıştık, keyifli bir nehir boyu yolculuğundan sonra. Hasan Keyf'in yaslandığı sırtlardan sarkan gölgeler Dicle sularına serili iken biz ayaklarımızı serin sulara uzatmış, çayımızı yudumlamaya başlamıştık bile. Antik kenti tümüyle panoramamıza almışken ya da kentin bir konukseverlikle bizi kucakladığını hissederken içtiğimiz çayın keyfi inanılmazdı. Ve bu benim gibi bir çay tutkunu için oldukça sıra dışı bir durumdu. Bu coğrafya insanlarının vazgeçilmez sihirli içeceği olan siyah çay, kendi yaşamımda da özel bir yer tutmuştur hep. Öğretmenlik göreviyle ülkenin Doğu ve Güneydoğu illerine savrulduğum senelerde, bir keyif ve muhabbet aracı olduğu kadar, bir sindirim katalizörü olarak da yaşamımda yer edinmişti. Suyumuzu derelerden, kuyulardan temin ettiğimiz o yıllarda, bir zorunluluk olarak da adeta su yerine içiyorduk çayı. Bu nedenle bir alışkanlık, belki de bileşiminde taşıdığı kafein maddesi nedeniyle bağımlılık yapmış olsa gerek çay hala öncelikli içeceğimdir. Yalnız, Hasankeyf'deki 'keyif'in salt çayla sınırlı olmadığını belirtmeliyim. Yıkık köprünün antik kemerleri altından akıp giden Dicle sularının sığ bölgesine atılmış tahta masalardan birinde, paçalarınız dizlerinize kadar sığanmış olarak otururken, çıplak ayaklarınız minik balıkların ısrarlı dokunuşlarına bırakılmış olacak öncelikle. Güneş gündelik işini tamamlamış olmanın huzuruyla ortalıktan çekilmeye başladığında, uğurlama için yüzünüzü illa ki ona döneceksiniz. Ve akşam kızıllığının Dicle'nin yatağını şölen alanına çevirdiği sırada, siz 'keyfalem'in ikinci safhasına, yani, rakı ve balığın boş çay bardaklarıyla yer değiştirdiği aşamaya çoktan geçmiş olacaksınız.. Böylece kültür, tarih ve sanat sevmezler tarafından Bergama, Allioni ve Zeugma gibi Hasankeyf'in de yaşamla ilişkisinin koparılmasının önüne geçecek bir sahiplenme duygusuna da çoktan kapılmış olacaksınız. (*) Celal Cezim, Hasankeyf-Ağustos 2002
|
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |